”…
Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar
dal dal söğütleri öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin.
Ağzında kan kırmızı bir can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mâmur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan
söylemek kolay olsa eski türkümü:
"Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan."
N. Akıcıoğlu
Food in life dergisinin “gastroway” projesi kapsamında
düşdük yola, ben, derginin editörü arkadaşım Gökmen, ve şef arkadaşlarım
Maximilian ve Alexis…istikamet Edirne, hep beraber yerel üreticileri gezeceğiz,
yemekler yiyeceğiz ve yapacağız.
Konuğu olduğumuz Edirne ticaret ve sanayi odasıda her şeyi
super planlamış tabelayı görür görmez bir mutluyuz ki sormayın. Hava biraz
soğuk, kar serpintileri, meriç nehrinden akan sular belki de tam istediğimiz
gibi,
Kış Edirne’si..
Selimiye ve Eski Cami
Selimiye adı üstünde 2. Selim’in adına yaptırdığı, Mimar
Sinan’da 90 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği sadece Edirne’nin değil
Osmanlı’nın en önemli eserlerinden biri, nefes kesici, anlatılmaz ve tamamen
başka bir “alem” in yapıtı.
Hemen yakınında ki Eski cami ise Fetret Devrinde yapımına
başlanan ve 1414 de tamamlanan enfes bir Osmanlı camisi…ancak kapısından dışarı
çıkarak gittiğiniz yüzyıldan geri gelebiliyorsunuz..
Badem Ezmesi ve Badem
kurabiyesi
Edirne’nin bademi pek
meşhur bu sebeplede bademli tatlılarıda, yerel üreticilerden
Keçicizade’yi ziyaret ediyoruz. 1939 doğumlu
firma sahibi Metin Keçeci karşılıyor bizi ve başlıyor anlatmaya;
Toplattığı Trakya bademlerini bir güzel soydurup dövdürüyor
sonrada şerbetle bir güzel karıştırıp döküyor mermer tezgahlara, sonrası
maharetli eller… hele ılıkken bir badem şekeri atıyoruz ki ağzımıza o ne rahiya
sormayın derim.
Badem kurabiyesi ve
Kavala Kurabiyesi ayni mi ?
Aslında ben ayni sanıyordum ama arada farklar var, Badem
kurabiyesinde bademden başka aroma yok ve kabartma tozu kullanılmıyor ama
Kavalada vanilya, yumurta akı ve yumurta ve kabartma tozu ilaveleri var.
Kırkpınar Kasap Köfte
Meşhur Edirne köftesi… iki aile düşünün biri Edirne’nin “en eski kasap “ ailesi olan
Baykal, diğeride “en eski köfteci “ ailesi olan Tahmis… beraberce bir işbirliği
yapıp Kırkpınar Köftecisi’ni kuruyorlar amaç daha ziyade Edirne köftesini
korumak ve yaymak.
Edirne Köftesi
Tabiki Trakya eti, bakımı maliyetli olan, semiz, yağ oranı
yüksek ve mermerli olan bu et ayni zamanda bu enfes köfteninde sebebi.
Edirne’nin İlk köfte ustası olan Hüseyin’den yetişme Sedat Usta’da lezzetinin
kaynağı.
Köftenin içindekilere gelince; tuz, karabiber, kıyma (sırt,
kaburga, antrekot) kimyon beraberce iki sefer çekilip 1 gün dinlendiriliyor.
Ertesi gün ilave edilen soğanla mutlak elle yoğrulup şekil verilip pişmeye
yollanıyor. Muhakkak elle yoğruluyor çünkü makine yoğurunca köfte sertleşiyor.
Yanı sıra her gün yeteri kadara yapılıp
elde kalması da engelleniyor. Muhakkak döküm bir ızgarada odun kömüründe ve
ateşle köftenin arası 10 cm olacak şekilde pişiriliyor. Başka bir önemli husuta
“çok çevrilmemesi” iki kere çevriliyor
buda suyunu kaybetmesini engelleyip lezzeti köftenin içinde saklıyor. Her iki yüz 4 dakika piştikten sonra yanında
“hardaliye” ile doğru masaya…
Hardaliye
Valla bu yazıyı -normalda pek yapmam ama - yoğunluktan seyahatten
10 gün sonra bilgisayara geçiyorum ama
şu 10 günde hardaliye bir aklımdaki sormayın.
Hardaliye, bir Osmanlı şerbeti uzun zaman önce unutulmuş
olsa da artık kıymetbilen yerli üretici sayesinde tekrar hayatta. Sac ailesinin tamamen kendi yatırımlarıyla
kurduğu Hardaliye tesisi ise kesinlikle bir örnek model.
1500 yıllarda ilk kez istanbulda satıldığını Busbecq’in
Türkiye mektuplarında okuyoruz, 1640’larda ise Evliya Çelebi ise Trakya’da
içtiğinden bahsediyor. Şimdi gelelim nasıl yapıldığına;
Tamamen geleneksel yöntemle üretilen hardaliye’nin yapım
aşamasında Kaynama, ısıl işlem, soğutma, dondurma , pastorizasyon gibi endüstriyel yöntemler kullanılmıyor.
Trakya’nın geleneksel üzümü ezildikten sonra
bekleyeceği fıçılara alınıyor bu esnada içine siyah vahşi hardal tohumu
atılıyor. Beraberce yaklaşık 30 gün kadar
bekliyor. Hardal tohumunun içindeki “sinigrin” mayayı ve alkol üretimini
baskılıyor ve böylece ortaya alkolsüz bir şerbet çıkıyor. Bu arada beklemenin
son aşamasında içinde vişne yaprakları atılarak aroma veriliyor. Daha sonra
şişelenen hardaliye Edirne’nin tüm köftecilerine ve ciğericilrine yollanıyor.
IV. Murat’ın Kandilli
Mantısı
Edirne Mutfağı yanı sırada Türk ve Osmanlı mutfağı
araştırıcısı Müşerref Gizerler’in yaptığı mantının hala tadı damağımızda…
El yufkasının içine pilav üzerine soğanlı av ördeği,
gerisini siz düşünün derim.
Geldik önemli bir
hususa, Edirne Peyniri
Beyaz peynirin TSE’de karşılığı Edirne peyniri diye yazıyor.
Bende şaşırdım doğrusu nasıl atladım diye, hem biz beyaz peynir deyince Ezine
anlıyoruz anlıyoruz ama hikayede böyle değilmiş. Şimdi hep beraber Yardımcı
ailesinin 1923 yılından beri işlemekte olan peynir çiftliğine gidiyoruz.
1948 doğumlu Mustafa Yardımcı başlıyor anlatmaya;
yüzde seksen koyun sütü yüzde yirmi keçi, mayası buzağı
şirdeni, hayvanın vücüdundan çıkan süt o sıcaklıkla süzülür ve yalağın içinde
14 derece olan soğuk suyun içinde soğumaya bırakılır. Sütün ısısı 30 derece
olunca süt mayalanır, belli bir süre sonrada süt yoğurt kıvamına yani “teleme”
kıvamına gelir. Usta dokunup elini
bastırdığında peyniri oldu hissederse telemeyi alır ve kümes telli ile
kestirir. Daha sonra çendere bezine sarılan peynir süzülmeye bırakılır. Iki
tahta özelliklede çam tahta arasına konan peynirlerin üzerine tenekelerle
ağırlık konulur ve daha iyi süzülmesi sağlanır. Yine ustanın dokunmasıyla
yaklaşık 1.5 saat sonra peynirler 8*8*13 lük dikdörtgen pirizma halinde kesilip
salamura tenekesine konur. Ama nasıl konur?
Önce salamura suyu hazırlanır. Deniz tuzu ve su bir teknede
karıştırılır. Daha sonra peynir tenekesinin en altına yaplı kağıtla peynir
konur üzerinede salamura suyu eklenir bu halde 1 gün bekleyen peynire 2. Gün 2
kar eklenir sonraki gün 3 ve sonraki gün 4 le işlem tamamlanır. Ve tenekenin ağzı kapatılım en az 6 ay
dinlenmeye soğuk havaya alınır.
Peynir tenekesi yüzde yüz kalaylı ve zonguldak, ereğli veya
karabük’ün tenekesi olmalıdır.
Gelelim Ezine konusuna, edirnede peynircilik Yahudi
vatadaşlar tarafından başlatılıyor . Bilenen ilk usta Zaher, daha sonra Türkler
1930 larda Atatürk’ün Edirneyi ziyareti sırasında “Türkler ticaret yapsın”
cümlesiyle Türkler içinde başlamış oluyor. 1970 lerde meralar yasaklanıyor ve
edirneliler hayvanlarını satıp yavaş yavaş bu işten çekiliyor. Ve üretim bu
nedenle Ezineye kayarak namını oraya taşıyor.
Edirne Ciğeri
Mühüm husus lakin ben geziye acil bir veda ediyor ve bu
kısmı bir sonraki seyahate bırakıyorum.
Bu seyahatte emeği geçen herkese, özellikle Food in Life
dergisinin editörü Gökmen Sözen’e,
Edirne TSO meclis başkanı Mehmet Eren, Başkan yardımcısı Cavit Duran ve
sayın Elif Yardımcı teşekkür ederim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder